İnsan Ve Evrene Aidiyet






Bir süredir internet kesintisi yüzünden bloğa vakit ayırıp, güzel yazılarınızı yorumlayıp okuyamıyorum.. En kısa zamanda bende uğrayıp tek tek okuyacağım, bu yazımı da bırakayım buraya.☘️

 Kazanmak fiilen tüm faniliklerle birlikte çalışıyor görünsede, insanın özü kaybetmeye yahut acı çekmeye programlanmıştır. Hiç yağmur yağmayan bir kentteki cam sileceğinin hissettiği noksanlık hissi ile yağmurun yağmasının sebebi olan ilahi güç bize daima varolmayı emretmiştir. Fakat evrende varolmuş her şeyin yok olacağı gibi, insanlıkta kaybetmek için varlığı sürdürmektedir. Çünkü ait değiliz; gözümüzün çatırdattığı göğe ve ayağımızın ucunun değdiği toprağa. Bundandır ki; donmakta olan bir kadına ilişmezken kaynayan güneş, diğerinin anlından damla damla akabilir. Kuru toprak senin devanı yetiştirmişken, bir diğerine acı ve hüsranı damıtabilir. Çığ düşmüş pencere önlerinde feryatlar koparken anlamıştım ait olmadığını insanlığın. Çünkü ait değiliz; sütten nehirlere ve acısız ağaç gövdelerine. Nehirler bize oluk oluk su verirdi, ağaçlar gölgesinde dinginliği ve ciğerleri beslerdi. Bakmak ile görmek farklıdır dedi Evren; nehirlerin nefes, ağaçların oluk oluk aktığı yerden yazıyorum, kalbimin gözü açıldığındandır ki bu hayata ayak uyduramıyorum. Kocaman bir terazinin, hep yeri süpüren kısmında gözlerini açmışlar iyi bilir ki; daima yukarıda olanlar, aşağıdakilerin ağırlığı ile oradalardır ama ne yazık ki hep yukarıya zevk-i sefa’dır. 

Bizler ait değiliz,gecenin doruğuna ve günün aydınına çünkü; geceleri uyur, gündüzleri sıcaktan korunuruz. Oysa yaşamak geceden başladı bir mağaranın kuytusunda, güneş korunalım diye yoktu yer yüzünün tam ortasında. Bakmak ile görmek farklıdır dedi Evren; gecenin mağaralara değil insanlığa ait olduğu, güneş ateşinin nice bebelere görmeyi doğurduğu bir yerden yazıyorum, buralar ait olmadığımdandır ki; her gece yeniden uyanıyorum. Kazanmak ve kaybetmek yalnızca basit bir matematikti, asıl ilahi güç insanın zihnindeydi. Dengesizliklerin ortasında,kaosun en hararetli kısmında ve evrenin çok değersiz bir parçasında yaşayanlara ithafen. 


“Bizler ait değiliz taşan lava, uçan kuşa, kalbinin attığı heyecana. İnsanın önce içinde doğması gerek bu hayata.”

Yorumlar

  1. çok karamsar mı olmuş acaba? bir sebebi mi var? bilemedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ''Kalbimin gözü açıldığındandır ki bu hayata ayak uyduramıyorum.'' Aslında yazdıklarım çoğunlukta karamsar duygular hissettirsede ben kendi gözlerimden evreni ve insanlığı en soyut haliyle aktarırıyorum kağıda. Karamsar olan ben değil de var olan sistem de diyebiliriz. :)

      Sil
  2. Yaşayarak görüyoruz ve öğreniyoruz. En kötü durumda bile hayatı zehir etmemeliyiz kendimize bence, illaki bir çıkış vardır

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette, zaten insanı çıkmaza iten,orada olduğunu bildiği çıkış yolları değil midir?

      Sil
  3. 'kalbimin gözü açıldığındandır ki bu hayata ayak uyduramıyorum.'

    Gayet iyi hissediyorum bu cümledeki duyguyu. Ben de ayak uyduramıyorum; ama bunun neticesinde hayattan kendimi öylesine soyutlamışım ki maalesef -mış gibi yapmak zorunda olduğuma kanaat getirdim. Açıkçası bu daha zor, nereye kadar devam eder onu da bilmiyorum. Bana çok içten geldi bu yazı. Yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, hayattan soyutlanmak kimi zaman bizi şeffaf duvarların ardına hapsetse de kimi zaman kötülüklerden sakınır. Fakat -mış gibi yapmak en fenasıdır. Bence ''inandırılmış zihnin eğri tasviri olamaz.''
      Çok teşekkür ederim, senin yüreğine sağlık bu güzel yorum için, hepimize şimdiki zaman kipi ile huzurlu yaşamlar diliyorum. :)

      Sil
  4. awesome article..
    thanks for visiting my blog and have a nice day

    YanıtlaSil
  5. Yaşayarak görüyoruz fakat en kötü senaryo da bile kendimize bu hayatı zehir etmemeliyiz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir sonraki gün yaşandığı sürece en kötü gün diye bir şey yoktur! :)
      Teşekkürler, sevgiler.

      Sil
  6. Haklısın her arayış bir doğum sancısıdır benim gözümde. Bedenen yaşamakta olan herkes, bahsettiğiniz yapbozları tamamladıkça hisseder yaşıyor olmayı. Ve neticede bir yapboz birleştirildikten sonra her duvara asılabilir tıpkı insanoğlu gibi. :)
    Çok teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder