Kek

 



Keki hiç kabarmamış mutfaklarda büyüyen çocukların hayatı yüz seksen derecelik bir fırın gibidir. Kıyılarından başlayarak pişmeye başlar, göğsü tam kabaracakken içindeki çiğlik etrafını sarar. Beceriksiz iki aşçının ortaya koyduğu numaradan bir lezzet, sanıyorlar ki fikri değiştirmeden bu yavanlık geçecek. Deneyimleyerek görmen gereken her şey bir paket un eşliğinde gövdene yedirilir, pişmezsen eğer acele edilmişlik değil sıcaklık bahane edilir. Tutmamış her tarifte koşulları suçlayanlar, pişmeden güzel gelen tadı parmaklarının becerisine yormuşlar. 


Çok ummak,

Hep ummak 

Belki bu sefer pişmiştir diye yaşamak,  hayatı bir fırın camının arkasında umutla  beklemek yerine bizzat fırın olmak. Zihnin yanmışken sıcaklığında, bir kalıp çiğliğe çare bulamamak. İşte böyle olmak ve olmamak derken, karın boşluğundan tam doksan derece mutfağa açılır bir kapak. Boşa gider biriktirdiğin, yüz yetmiş dokuzda kalır o her şeyin üstesinden gelen bilgeliğin.  Sıcaklık karışır buzdan bir mutfağa,  anlamadıkları şey ısıyı verirsin fakat  kek pişiremezsin bir odada. Üç duvarlı bir fırın fakat senden bağımsız kapağın, açıldıkça heba olmuş hayatın.  Çok istemiş ve hazırlanmıştın oysa, ne karıştırılırsa karıştırılsın kalıba sen pişirecektin onu içindeki hırsla ama unutma ki malzemeyi sen seçemezsin, yanlışı görmeyene doğruyu öğretemezsin. 

Üzerinde hiç düşünülmemiş bir kaç öğreti, gövdesine kazınmış şanssızlık illeti belki de hayatın mizah anlayışı bir kalıp kekti. Bu öğretinin tesiri hiçte derin olmayan bir iç çekiş, göğsün iyice çekilmesine gerek yok mideye, gerçek acılar usulca işler omuzdan gövdeye. Sıcaklık fark etmez, malzeme asla eksik gelmez çünkü zihin doludur, bir facia eksikse, yerine elbet diğeri bulunur. Önce sıvılar, sonra katılar fark etmez gerçek acılar kek gibi sıra beklemez. Su dolu bir odanın kapısı açılırcasına ele geçirir insanı bir anda, düşünmeye zaman kalmaz, kalıptan çıkacak mı derdi olmaz bu kusursuz lezzettin tarifi yaşamayana anlatılmaz. Anlatılsa bile hiç bir zaman aynısı tutmaz ya da buzdolabı kapağına tutturulur, hiç yapılmaz. 


Yineleyerek ve  ısrarla keki hiç kabarmamış mutfaklarda büyümüş çocukların hayatı yüz seksen derecelik bir fırın gibidir ve hep tarifsiz acılar pişirilir. Bu sıcakta pişmediysen sana da ayıp denilir fakat gövdendeki malzeme hep kendinden eksilttiğindir.  Eksinin içinde büyüyüp, eksiği bulamamak, bütünü ararken yarım kalmak bir kalıp kekten hayatı anlamak. Öğrendiklerin eksileri doldurup diğer tarafa taştığında kendine değil kalıba suç bulmak.  


7.12.21 


Öğrendiklerin bir veba gibi sardığında evinin içini mikroba bağışıklık kazanmış bir gövdeden hayat dersi almak. Yazılarım parçalanıyor bir cümleyi bitiremeden aklım eriyip kalemimde donuyor, ben uyuyacakken tam,  aklıma satırlar yuvarlanıyor, Allah'ım bana öğrettiğin iyi niyet duası bileklerime dolanıyor. Bir fırın nasıl olur da pişiremez bir kalıp keki derken, isyanım beni karın boşluğumdan vuruyor. Bir şeyler oluyor, -yor ile biten cümlelerim genişce bir zamana yayılıyor, ben cümleleri düşünürken mutfaktaki duman zihnimi zehirliyor. Bulanmış zihnim bu yazıdan güzel bir şey çıkmaz diyor, kustuğum kağıt dillenip bozuk sütten güzel lezzet bekleme diye haykırıyor. İnkar edesim geliyor. Bak ben yaptımlarım, yol uzundu fakat ilk ben vardımlarım bir dağ gibi üzerime yıkılıyor. Allah'ım yanlış öğrendiğim iyi niyet duası bileklerimi kanatıyor. Aynaya bakmak için yeltenirken, kalbim bir çocuğa yöneliyor tam da o sırada mutfakta bir yankı, yanık bir kokuyla burnuma siniyor; ''tadı biraz şey ama yesem olur mu ''  diyor Allah'ım bu tarif neden sadece bizi zehirliyor? Ben şimdiki zaman ekiyle yazıyorum diye mi acının etkisi bu kadar hızlı kanıma giriyor yoksa gerçek acılar şeker gibi  geniş zamana yayılamayacak kadar ani  mi tesir ediyor ? İçimden bir ses kalabalığı yarıp, yeter uykum geldi, izlenmeyen dersler de birikti  diyor, fakat  kalabalık kavgaya tutuşup bana şunları söylüyor; 


Kendinle kavga etme, isyan edersen ettiğin seni bulur bir günde,

Kek önemli değil, bulunur zaten her yerde, sen kendini izle sadece

En dışından bir sicim gibi sertleşecek benliğin

Kalıptaki çiğ olsa da atıl kalmayacak kelimelerin

Unutma ki ısıya değil ateşe ihtiyaç duyar eksik bırakılan yerlerin

Çünkü bir duvarı  sadece duvar olarak  görmeyenler

Şekli değil zihni özümseyenler kalıptan taşıp fırın demirine doğru erirler


''Ben demire akmışım yavan bir hamur gibi 

Ateş havada yakalamış görecekken en dibi 

Pişmeye ne hacet, yakmış bu tarif beni 

Kül tadında kaskatı bir lezzet 

Fakat olsun çiğlikten iyidir kazandığım bu izzet....''







Yorumlar

Yorum Gönder